Yararlı Linkler
Mardin'in Tarihi Önemi
19 Eylül 1918 Birinci Dünya savaşının son günleri Ordumuza Filistin cephesinde taarruza geçen İngilizler üstün bir kuvvete maliktiler. Son sistem harp vasıtalarına malik, güçlü bir ordu tarafından taarruza uğraşan kıtalarımız mecburen mağlup ve efradından çoğu esir edilmişti. Bu tabii muvaffakiyetten cesaret alan İngilizler Suriye dahilinde büyük bir süratle kuzeye doğru ilerlediler. Yürüyüş Anadolu topraklarına ulaşıncaya kadar aynı şiddet ve süratle devam eyledi.
Halep önlerine gelmiş, yol almak niyeti ile pervasızca ilerlemeye başlamışlardı. Bu ilerleyiş çok sürmedi. Yıldırıma çarpılmış bir sürü gibi durdular. Durmalarıyla darbeyi yemeleri bir olmuş ve bu şiddetli darbenin acısıyla serseme dönmüşlerdi. İngilizler burada yedikleri darbenin acısını uzun müddet unutamadılar.
Bu esnada Mondros mütarekesi de imzalanmış ve Suriye İngilizlere, Anadolu’nun güneyi Türklere verilmişti.Müzakere şartlarına istinaden Türk ordusunu terhis ettiren, kalelerimizi müstahkem mevkilerimizi işgal, harp malzemesi ve mühimmatlarımıza vaziyet eyleyen galip devletler ortada hiçbir sebep yokken topraklarımızı istilaya ve bin netice mevcut müzakere ahkamını ihale kalkıştılar.
Mardin’in milli mücadelede göstermiş olduğu kahramanlığı pek çoklarımız bilmeyiz. Burada Gaziantep , Maraş, Şanlıurfa'da olduğu gibi silah patlamamış ve fakat Mardin ateş açılmasına meydan bırakmayacak tedbirler almıştır. İleride okunacağı gibi bu vaziyet bizzat Mardinliler tarafından ihdas edilmiş ve düşman burada silah istimaline cesaret gösterememiştir.
İngiliz Teşebbüsü: Önce Mardin’in İngilizler tarafından işgal edilmek istenişini ve bunların nasıl karşılandığını izah edelim;
Gaziantep, Maraş ve Şanlıurfa'ya yerleşen İngilizler işgal mantıklarına Mardin’i de katmak maksadıyla ırak Siyasi hakimleri Nüel’i buraya gönderdiler. Politik bir adam olan Nüel, belde eşrafını toplayıp onları para kuvveti ile kendi emellerine alet etmek istedi. Fakat yurtları bahsinde değil birkaç yüz bin lira, milyarları hiçe sayan ve onun tamamiyeti uğrunda maddi, manevi hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen Anadolu halkı İngiliz siyasi hakiminin bu teklifini büyük bir şiddetle reddederek kendisini şehirden uzaklaştırdı. Netice alamayan Nüel, Derik kazasına gitti. Nüel aradığını bulamadı. Derik eşrafından hacı Necim ve Salih ağalar. Çevrilmek istenen bu entrikaları anında karşılamış ve Nüel burada da dikiş tutturamayarak ayrılmıştı.
Fransız Teşebbüsü: 1919 Eylülünde Londra’da imzalanan bir anlaşmaya göre İngilizler Suriye ve Anadolu’nun güneyini Fransızlara terk etmişlerdi. Mondros mütarekesine ait hükümleri yok sayan ve yeni anlaşmaya dayanan Fransız’lar güney şehirlerimizi birer birer işgalleri altına aldılar. Bir kısım Fransız kuvvetleri Ceylanpınar da olayları büyük bir hassasiyetle takip eyleyen Mardin ahalisi Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa ve sair şehirlerimizin uğramış oldukları felaketin nihayet bir gün kendileri için de tecelli edileceğini anladıkları cihetle vaktinde harekete geçmeyi faydalı buldular. Merhum general Kenan Mardin’de mıntıka komutanı bulunuyordu. Kıymetli bir asker, değerli bir siyasi olan yarbay Kenan, Milli teşkilatı vücuda getirebilecek kimselerle temasa geçmiş ve bu işe bay Eyüp Önen'i memur eylemişti.
Anadolu’nun güneyini tamamen istila eden Fransız ordusundan bir kıtanın Ceylanpınar’a gönderildiğini ve Norman'ın bunlara da komutan ayrıldığını yukarıda anlatmıştık. Norman Fransız ordusunun hususi ve kıymet verdiği ve doğu harekatında devamlı muvaffakiyeti görülmüş iyi bir asker ve diplomattı. Ordu itimat ettiği bu zatı beraberine 3-5 subay katarak Mardin’i işgale gönderdi.Fransızlar Mardin’in işgalini gayet basit bir mesele telakki ediyorlardı. Burada Gaziantep, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa'da olduğu gibi herhangi bir mukavemet ve saldırışla karşılaşmayacaklarından emindiler. Çünkü onlara göre Mardin Suriye’den bir parça ve Mardinliler özbeöz Arap'tılar. Suriye’de gördükleri iyi kabulü, ondan bir parça saydıkları Mardin’de de göreceklerine inanmış ve bu itibarla Norman'ı kuvvet ve silahsız olarak Mardin’i işgale göndermişlerdi. Norman, Mardin’e çıkacak ve merasimle karşılanacağı şehrin kalesine Fransız bayrağını çekmekle işgali tamamlamış olacaktı.
Norman Geliyor...
Norman, Mardin'de büyük bir hüsnü kabul göreceğinden emindi. O derecedeki, yanına bir bayrak ve dört subaydan başka bir şey almaya lüzum görmemiş, güney Fransa’nın bir şehrini, yahut bir Suriye kasabasını ziyarete gelmiş gibi Mardin'de trenden inmişti. Halbuki Normanın kafası sertin serti bir kayaya çarpıyordu. Güney Fransa’nın herhangi bir şehri veya Arap kasabası diye geldiği Mardin, yiğit bir şehirdi. Nitekim, ne hayal ve ideallerle gelmiş olduğu bu şehirde sekiz saatlik bir misafirlikten sonra canını zor kurtarabildi. Mardin,o günler; mücadele ve müdafaaya imkan verecek elamanlarından mahrumdu. Hükümet harbe elverişli kimseleri iç cephelere çekmiş, şehirde ancak çocuk ve yaşlılar kalmıştı. Dahili cephelerin ehemmiyeti dolayısı ile Mardin’de asker bulundurulamıyordu. Fakat, yukarıda bir vesile ile işaret ettiğimiz yönüyle merhum yarbay Kenan’ın milli kuvvetler teşkiline memur eylediği Eyüp Önen, kasabalı ve köylülerden mühim denecek bir kuvvet toplamış ve bunları herhangi bir halde emre amade şekilde hazırlamıştı.
Kendilerine milli bir vazife terettüp ettiğini öğrenen kasabalı ve köylü hemen bütün Mardinliler Eyüp Önen ve arkadaşlarının etrafında toplanmışlardı. Hiç mübalağasız diyebiliriz ki, teşkilata on gün içinde sekiz bine yakın vatandaş kaydolunmuş ve bunlar yurtları uğrunda icap ederse canlarını seve seve vereceklerine ant içmişlerdi.Şehirde ve köylerde değişmiş bir hava vardı. Kadın, erkek ve çoluk bütün yurttaşlar vukuu muhtemel bir taarruz karşısında kendilerini ve yurtlarını müdafaa edebilmek için hazırlığa başlamış, silahsızlar silah teminine koyulmuşlardı. Herkes Mezopotamya’nın arızasız topraklarında hasıl olacak karaltıyı ve Mardin’e teveccüh edecek bir mavzeri bekler vaziyette idi.
Aradan ancak üç hafta geçmişti. Üçüncü haftanın son günü bulutlar karardı. Bütün halkta fevkalade bir telaş ve heyecan çarpıyordu. Şehrin cadde ve sokaklarını sanki bir insan seli istila etmişti. Yer yer toplananlar, gelip geçenler, soran ve söyleyenlerin ağızlarından yalnız iki kelime çıkıyordu: Düşman geliyor.
Bu haber doğru idi. Norman, Mardin'i işgal için maiyeti ile birlikte bir gün sonra şehirde olacakmış.
Değerli mıntıka komutanı yarbay Kenan, Hıdır Kümeli gibi memleketin ileri gelen ve eskiden beri vatana hizmetleriyle tanınmış olan şahsiyetleri topladı. Ve Nusaybin’de bulunan Eyüp Önen'i acele bir telgrafla Mardin'e istedi. Kasabalılar ve köyden gelenler gereken talimat ve direktifi almak üzere milli teşkilat reisi Önenin ikametgahına adeta akın ediyorlardı.
Mıntıka komutanı teşkilatçılara lazım gelen emirleri verdi ve istasyonla şehir arasındaki tepelere büyük çadırlar kurdurdu. Bundan maksat ; düşmana dağların milli kuvvetler tarafından tutulduğu düşüncesini vermekti. Nitekim, bu, boş çadırlar çok işe yaradı. Baştakilerin yegane düşüncelerini silah ve cephanesizlik teşkil ediyordu. Karargahta birkaç yüz mavzerden başka silah yoktu. Fakat, Norman'ın askeri kuvvetle değil, maiyetinden 3-5 subayla ehemmiyet verilmedi ve alınacak tedbirler kararlaştırıldı. O gece belki hiç uyunmadı. Zaten köylerden akın eden süvari ve piyadelerin arkasını almak mümkün olmuyordu. Haberi alan köy, gencini ihtiyarını kuşatarak, mavzer ve yoksa hançer ve sopa vererek kafileyi yola çıkarıyordu.
Ertesi sabah daha erkenden yüzlerce süvari istasyon ve etrafını tutmuştu. Bunlar, daha ziyade, Norman'ın öncü Ermeni kafileleri ile temasa gelememesini temin edeceklerdi. İstasyonla şehir arasındaki yol boyu ve nefsi Mardin binlerce müdafaacı ile sanki hıncahınç dolmuştu. Norman'da telaş daha trenden iner inmez ve toprağa ayak basarken baş göstermişti. Bu derece coşkun bir milli direniş karşısında kalacağını asla ümit vermemiş ve şaşkınlığından muttasıl ( bunlar kim, bu, binlerce insan da ne oluyor? ) diye söylemiştir. Geri dönmenin askeri şeref ve gururu için zillet teşkil edeceğini kavrayan Norman itidalini muhafazaya çalışarak otomobiline bindi. Ne unutulmaz ve heyecanlı bir gündü? Mardin, öyle sanırım ki bütün ömründe bu derece asabi ve hırçın bir çehre takınmamıştır. Bütün şehir insandan karıncalaşmış bir manzara arz ediyordu. İrili, ufaklı herkes omzunda bir mavzer, yahut elinde bir hançer veya balta taşımaktaydı. Norman, belediye binası önünde otomobilinden indi. Ve salonda toplanan belde eşrafını selamlayıp gösterilen yere geçtikten sonra ziyaret sebebini izaha başladı.
O esnada belediye binasının etraf ve avlusu silahlılar tarafından çevrilmiş bulunuyordu. Bir müddet Fransız hükümetinin gücünden ve ihtişamından bahseden Norman, nihayet maksada gelerek ( Sevr muahedesinin cenubi Anadolu'yu Fransız mandası altına koyduğunu, Antep, Maraş ve Urfa'nın işgal edildiğini , baş kaldıran bir kısım asilerin şu günlerde cezalarını görmek üzere bulunduklarını, Mardin halkının Suriyeliler gibi aklı selim sahibi kimseler olduğunu bildiği cihetle buraya kuvvet getirmeye lüzum görmediğini, buradan Diyarbakır'a geçerek o havaliyi de işgal edeceklerini ) söyledi ve Fransız hükümetinin Mardin'i bir Avrupa şehri haline getireceğini, dahili idarenin mahalli memurlara verileceğini ilave etti.
Orada bulunanlar sözü milli teşkilat reisi Eyüp Önene vermişlerdi. Mardin'in asil ve temiz bir ailesine mensup olup kasabalı ve köylü bütün halkın yüksek itimatlarını üzerinde toplamış ve mücadeleye büyük hizmetleri görülmüş olan Eyüp Önen ayağa kalkarak özetle şöyle demişti :
"Tercüman, hepimiz namına,bütün Mardin ve Mardinliler namına Norman'a bildir ki, burası zannettiği gibi Suriye'den bir parça değil, onbinlerce senelik Anadolu şehridir. Benliğini muhafaza ve müdafaa yolunda bu güne kadar nasıl çalışmış ve istilaları nasıl kahramanca karşılamışsa gene öyle yapacaktır. Hükümetimiz her türlü ihtiyaçlarımızı temin etmeye kadirdir. General belki de Mardin'i işgale kalkışır. İyi bilsin ki, Bu taktirde karşısında kadın erkek onbinlerce müdafi bulacak ve bu tecrübeden çok zararlı çıkacaktır. Hayatına acısın ve Mardin sevdasından vazgeçerek geldiği yere dönüp gitsin.”
Bu sırada salonda bulunan gençler fazla heyecanlanmaya başlamışlardı. Vaziyetin almakta bulunduğu şekli takdir eden Fransız generali başka bir şey söyleyemedi ve yalnız mıntıka komutanı ile görüşmek istediğini bildirdi. Salondakiler Norman'ın bu arzusuna mani olabilirlerdi. Fakat, sokak ve yolları dolduran müdafileri görmesi faydadan hali olmayacaktı. Bu itibarla muvafakat edildi.
Belediye avlusunda tam bu esnada kahramanca bir hadise meydana gelmişti. Bay Davut Önen, bir kısım arkadaşlarıyla birlikte, Norman maiyetinden bir subayın elinde ve bir paket içerisinde bulunan bayrağı almış, yırtıyorlardı. Norman'ın şehre açmak üzere getirdiği işgal bayrağı işte bu suretle ve bir anda parça parça edildi. Fransız komutanının telaşı tarif ve tasvirin fevkinde idi. Hayatından endişe etmeye başlamıştı. Ne cazip ve sevinçli ümitlerle gelmiş olduğu bu şehirde onu nasıl, hiç ummadığı bir vaziyet karşılamıştı.
Ve yüzlerce silahlı arasından geçerek mıntıka komutanlığı binasına gelen Norman, merhum general Kenan'dan da beklediği cevabı alamadı. Siyasi rüştü de askeri kabiliyeti kadar yüksek olan kıymetli mıntıka komutanı; hükümetin elinde bir şey olmadığını, milli kuvvetlerin şehri ve etrafını kuşattıklarını, tepelerdeki çadırların bu teşkilat mensuplarıyla dolu olduğunu ve binaenaleyh kendisi için Mardin'i terk etmekten başka çare bulunmadığını söyledi. Ve Diyarbakır'a geçmek istediği taktirde yolları tutan çete tarafından öldürüleceğini ilave etti.
Norman, Diyarbakır sevdasından esasen vazgeçmişti. Onun bütün arzusu, sağ ve salim olarak Mardin'i terk edebilmekti. Gördüğü ve görmekte devam ettiği heybetli manzara onda cesaret ve fikir namına bir şey bırakmamıştı. Son defa Amerikan koleji müdiresi Mis Fenenga'yı ziyaret etmek arzusunu gösterdi ve gitti. Fakat, daha oturmasıyla beraber Mişkin ileri gelenlerinden Osman ve İbrahim'i karşısında bulması bir oldu. Her iki kahraman ; galeyan halinde bulunan halkın burada oturmasına rıza göstermediğini ve şehri hemen terk etmesini söylediler.O civar Mişkin Mahallesi kahramanları tarafından tutulmuştu. Gözün her iliştiği noktada 8-10 kahramanın mekanizmaları çekip ittikleri, hançerlerini kınlarından çıkarıp tekrar yerine soktukları görülüyordu. Sanki memleket, Bütün Mardinlilerin bir tek insan olmuş ve bu bir tek insan sinirden, heyecandan kabına sığmıyordu.Norman, büyük bir heyecan ve endişe içerisinde kolejden ayrılarak belediye binasına geldi. Kendisine Anadolu misafirperverliğini göstermiş olmak için belediyece bir yemek hazırlandı. Fransız istila orduları komutanında değil yemeğe, laf söylemeye mecal kalmamıştı.Şimdi iş istasyona dönmeye kalıyordu. Fakat nasıl dönecekti? Yolların vaziyetini gelirken görmüştü? Bir kafilenin önüne çıkarak kendisini kurşunlamayacağını kim temin ederdi? Norman beraberine şayanı itimat bir muhafız verilmesini rica etti. Kimse kabul etmedi, tabii. Bunun üzerine,artık planını tamimle tatbik etmiş olan mıntıka komutanı yarbay Kenan, Norman'ın refakat ricasını kabul ederek birlikte otomobile biniyorlar.Müteaddit yerlerde çevrilen otomobil, Firdevs bahçesi civarında 70-80 silahlı tarafından zorla durduruluyor.Norman, heyecanından adeta konuşamaz bir hale gelmişti. Kahramanların ( Yurdumuzu işgale gelen bu adamı öldüreceğiz ) sesleri bu heyecanı büsbütün artırıyor ve Norman, renkten renge giriyordu. Nihayet mıntıka komutanı otomobilinden iniyor ve bu defalık bağışlanmasını rica ederek silahlıları teskin ediyordu.
İşte Norman, sabah geldiği şehirden akşam üzeri böyle ayrılmıştı.Norman, Mardin'i işgalden muhakkak ki, karşılaştığı bu manzara dolayısıyla vazgeçmiştir. İcabında emir vermek üzere Ceylanpınar'da hazır bulundurduğu kuvvetlerle Mardin'e bir yürüyüşe asla cesaret edememiştir. Fakat, böyle bir teşebbüsle bulunmuş olsaydı, yolları kaplayan o silahlıları aralarına katılacak kadın erkek daha binlerce Mardinli ile siperlerinde mevzi almış bulacak ve bu teşebbüsünden çok zararlı çıkacaktı.
Bu hadiseler dolayısıyla Mardin'de muntazam teşkilata lüzum görülmüş ve kuvayı milliye taburunun teşkiline Mardin mücadelesinde hakikaten büyük ve şayanı taktir hizmetleri görülen Eyüp Önen memur edilmişti. O tarihte sayın general Nihat Anılmış, Diyarbakır'da Cizre cephesi komutanı bulunuyordu. Taburun teşkili hususunda lazım gelen merasim ve muameleler yapılmış ve tabur kıymetli teşkilatçı Eyüp Önen tarafından teşkil edilmişse de lüzum hasıl olmadığı cihetle herhangi bir harekette bulunmamıştır.